31.1.12

beni gözyaşımdan öp

Daha önce de söyledim. İnsan, aynı şeyleri bambaşka bedenlerde tekrar yaşayabilir. Nasıl diyorsunuz ya da siz, aşık olabilir yeniden.
Ben hiç aşık olmadım.

Ne var biliyor musun?
El ele geçtiğiniz yerler hâlâ oradalar. Birlikteyken tanıdığın insanlar yaşıyorlar. Sevdiği şarkılar hâlâ bir yerlerde çalınıyor.
Zaman sonra dönüp baktığında anımsatacak şeyler bulabilmek..
Bir insanın tenine tutunabilmek..

- Hatırlamak en muhteşem düşman, unutmak en hayırsız dost. Hatırladığın şeylerin seni gülümsettiğini fark ettiğin an, en büyük isyan başlıyor içinde. Kolaysa özlemiyorum de.
+ Şimdi elindeki peçeteyi yavaşça bırak ve anlat.

Merhaba hüzün, benim göğüs kafesindeki kalp yalnızlığım. 
Merhaba benim çay kokulu yarım yamalak kahvaltılarım, sabah uyandığımda başucumdaki açık pencere rüzgarım..
Her şey havada asılı. Ben bile. Yağmur yağsa yere düşmeyecek. Biliyorum, biliyorum. İğne atsan demişler. Yalan.. Kalabalık insanlar yere düşmeyen iğne atışları yapabilirler. Biz yağmurun çocuklarıyız, yağmuru sevmeyen. 
Biz kimiz? 
İnan bilmiyorum kaç kişi olduğumu.

- İstikrarlı kararsızlığın bedelini ödemek illeti ne zaman bitecek? Ben güçlü değilim. Hiç olmadım. Karar vermeden yaşasak, ömrümüzde bir an. Sadece yiyip içsek, uyusak, yaşasak. Canımız hiç yanmasa.
+ Bak, en güçlü hissettiğim an: beni gülümsetecek bir şey hatırladığımda, onlara alıştığımı hissedip bir sigara süresi tadını çıkardığım, sonra kül tablasında söndürdüğüm an. Onlara seni acıtacak küçük zamanlar ver, sonra söndür. Unutmaya çalışma. 

Bir gün yolda yürüyorsun. Kilometrelerce yürüyorsun. Koşsan belki her şey düzelecek. Ama sen yürüyorsun. Sonra bir şarkı duyuyorsun. Kalbin acıyor. Tabi kaburgalarında sıkışan şey kalbinse eğer.
Bugün günlerden ne diye soruyorsun. Çünkü bilmiyorsun. Hafızanı çürümeye terk etmişsin. Tesadüfen fark ediyorsun. Son anda kırmızı yandığını görüp frene basmak gibi. Kendi kendine bilinç altını üstüne getiriyorsun. Bu kadar. Sonra daha büyük bir şey olmuyor. Ya da farklı. En ufak bir anlam içeren hiçbir şey olmuyor.
Kimse sana yardım edemiyor. Çünkü yardım istemiyorsun. Gururlusun. O kadar gururlusun ki gurur düğme ilikliyor karşında, bir eş anlamlısı onur ise dik duruşuna şapka çıkartıyor.
Zaten yardım edemezler ki arkanda sakladığın dağ gibi enkaza.
Çok sonra vicdanınla tanışıyorsun. Biraz resmi. Ona iyi bak. Nasıl bakarsan bak.

- Bir insandan olmak, bir gönülden kovulmak acıtır. Şöyle düşün: Çok değerli bir şeyin var, kolayca kırılabilecek, camdan bir şey. Ya da meydanda bir yangın. Önce neyi kurtarırsın?
+ Peki ya kendinden çok sevdiğin hiçbir şeyin yoksa?

Evet, ben iyi bir insan değilim. Hiç olmadım.
Şu an dönüştüğüm şey kadar kötü bir insan hiç olmadım. 
Yani bu, en kötüsü: daha önce nasıl hissettiğimi hatırlayamamak.
"Ben sana anlatamadım.
Sen benim kaybımın hafızasısın."


*Bugünü bir şişede kutlayıp seni ayakta alkışlıyorum sevgilim.

18.1.12

pornografik olmayan mektup

Gözlerini kapat
Derin bir nefes al
Odaklan
Şimdi desteden bir kart çekmeni istiyorum
-Tılsım şovalyesi.

Sabahları kalktığımda yüzümü yıkamıyorum. Ne yalan söyleyeyim, seviyorum o serkeş simayı. Ağlamaktan ya da düşün düşün uyuyamamaktan şişmiş gözler, akmış, bulaşmış rimeller, dağılmış kırmızı ruj. Yarısını yastıklarda bırakıyorum. Her yerden bir parçamı topluyor insanlar. Kimi böbreğimi getiriyor, kimi dalağımı. "N'oluyor kızım sana?" diyorum. "Bilmiyorum" diyor. "Sanırım düşünme fonksiyonumu bir yerlerde düşürdüm. Bulana söyler misin lütfen, getirmesin geri." Ciğerimi soruyor. Yandı diyorum. Kalbin nerde diyor. "Hiç olmadı ki." 
Aynada o halimi kendime göstermek gururumu okşuyor. Kendime dürüstüm. Her sabah uyandığımda "Bu ne hal?" diyecek kimsem yok. Bu, çok aciz, bir o kadar da adil. Yalnızım.

Gururun sırtımıza ne denli yük olduğunu bildiğimden ve gülmenin insanı yaşlarca gençleştirdiğini öğrendiğimden beri gurursuzca gülümsüyorum. Siz buna yüzsüzlük diyebilirsiniz. Ama ben yine de gülümsüyorum.

Bir adamın, hayatınızın merkezi olduğunu düşünelim. Ama yörüngenizde olmadığını. Evet, bir de sevginizi, özleminizi, inadınızı ve olmayan sabrınızı verilenler hanesine yazalım. Buradan hareketle merkez-kaç! kuvvetinin şiddetini size hesaplamayacağım. Ben mühendis değilim. Hiç olmadım. Bunlardan anlamıyor olabilirsiniz. Ben de hiçbir şey anlamadım zaten.

Yeri gelir tutunacak tek bir dalınızın bile kalmadığı hissine kapılabilirsiniz. Ne yazık ki, bu his çok doğru. Çünkü yaptığınız hiçbir şeyde mutluluğun tarçın tadını alamayacaksınız. Herkes tarçın sevmeyebilir. Bu konuda size katılmıyorum. Hiçbir zaman mutlu olmadığınız ihtimalini hiç düşünmediniz mi?

Müsadeniz olursa son tanığımı çağırmak istiyorum. Ben çok sevdim. Ben rağmen sevdim. Beni sahiplenmeyişlerini sevdim. Sahiplenmeyecek kadar sevmekten korkmanı sevdim. Beni sevdiğini ilk söylediğinde, doğru olmadığını bildiğim halde yüzümde bıraktığın tebessümü sevdim. Uyurken bana sarılmadığın için üşümeyi sevdim. İhtiyacım olduğunda yanıma koşmayışlarını sevdim. Seni bıraktığımda "Gitme.." demeyişlerini sevdim. Çocukluk yaralarımı bile bile o yaraya attığın tokatları sevdim. İyileşmem için getirdiğin ilaçları sevdim. Herkesi bana tercih etmeni sevdim. Gelmeyişlerini gelemeyiş olarak adlandırmanı sevdim. -ebilmek fiilinin geçek anlamını bana öğretmeni sevdim. Yapabilecek hiçbir şeyinin olmamasını sevdim. Beni pamuklara sarıp sarmalamayışlarını sevdim. Sanırım tam da bu noktada sana aşık oldum. Çünkü bu kadar dramatizasyona gözyaşlarım dayanamıyor. Buna bir çeşit intihar da diyebilirsiniz.

Kalbimin asla senden başkası için atmadığını, atmayacağını, atamayacağını; aklımın senin yarı sahandan hiç çıkmadığını, çıkmayacağını; ten namına senin DNA'ndan başkasına tutunamayacağımı bilmeden göç ettin. Sen bir turist değilsin, bir gezginsin. Çünkü gezginler gittikleri yerden geri dönmeyebilirler. Kendimi ihtimallerle avutmak istemedim. Masal yazacak olsam adım La Fontaine olurdu. Duruşmaya gelmeyip avukatını yolladığın için teşekkür ederim.

Jüri kararını verdi
TAK!
Herkes ayağa kalksın.
-Tutunacak tek bir dal bırakmadığın âşikar.
Kendi dalımı kökünden kırdım ben de.
Ah majesteleri, ah beyzadeleri.. Ağacı kökleriyle söküp atmak için ormancılar federasyonundan izin almanız gerekiyor. Sen iyisi mi beni bırak da bir ceylanın kalbini söküp gidiver. 
Daha ne kadar kırılıp devrilebiliriz ki?
Yolun açık olsun. Açıktı zaten.
İyi ki var-dın.